9 Haziran 2009 Salı

bu şarkı çok korkunç! az önce baeteau diye bi çocuk gönderdi. yani ismi bu sanırım. ve şuan gerçekten korkmaya başladım. ben tanrıyım ve her önüme geleni mesih ilan ediyorum. her gelen. her giden. kimse gitmiyor aslında ben yürümeyi seviyorum. çok seviyorum! hatta daha çok! death in june fields of rape miş. amma seksi isimmiş, libidomu yükseltmesinler bu saatte çenem çekilmez yoksa benim.
blogger a borçlu olmalı insanlar. onlarla konuşacağıma buraya yazıyorum e kimse okuuyor=) sevgiler.=) mmm bu gülümsemeden kurtulmalıyım sanırım bir anlaşmam varXD

In a foreign land
In a foreign time
Reaping time had come
I'm falling back into
Fields of rape
I'm falling back into
Fields of rape
We're falling back into
Fields of rape, my love
And this was the way
And those were the horrors
As father went reaping
I'm falling back into
Fields of rape
I'm falling back into
Fields of rape
We're falling back into
Fields of rape, my love
Crushed, crushed, crushed
Mother bleeding
Crushed, crushed, crushed
We stand grinning
In a foreign land
In a foreign time
Reaping time had come

bunlar da sözleri. söz söz söz veriyorum!

sevaşma seviş bebeğim

sanırım ben bir uçağım
küçükken astronot olmak isterdim zaten sonra uçmak için farklı yollar olduğunu keşfettim.
kendimi kabul et
ben
ben
ben
çok fazla ben diyorum sanırım.

ne bekliyor ki? söyle artık. savaşta değiliz hem öyleyse bile savaşma seviş yani.

1 Haziran 2009 Pazartesi

hiçbirşey hiçbirşey değildir.

topuklarım ağrıyor hepsi bu asla o kadar basit olamadım. ruh sıkıntısı can sıkıntısına bedel, maddiiyattan uzak sade bir yaşam veya şehrin en orta yerind eolmak upper east side belki hiçbiri bana göre değil benim sorunum olmakla ilgili değil. var olmak veya olmamak benim sorunum değil, ve hadi koçum oradan iki intihar bi de boş sigara paketi kap sigaralarımızı mumdan yakalım ve sakın sinirlenme sana güvenmediğimi söyleyince karavanımda geçireceğin eğlenceli bir gece değilim biliyorsun çünkü benim gibisin ne bir cinsiyetin var ne bir kimliğin sadece kendine aitsin ve sahip olduğun da sensin başka bir şey değil ve kaybedecek bir şeyin olmadığı sürece sen de bu oyunun bir parçası olacaksın çocuk değilim ben diyorsun ama çocuklar ateşe atmaz kendilerini zaten ve kahveli mumum bittiğinde geriye kalan sadece kahve taneleri oluyor kandırmaca bu aynalarda görüyoruz kendimizi ama hiçbiri gözlerimin güneşteki en turuncusunu gösterecek kadar dışarıda değil hapsolmuş ve mumla beraber bittiğimde yalnız olmayı tercih ederim burada hiçbirşey yok çünkü ama buradaki he rşey de bana ait.
herkese ithafen yazılmıştır.

26 Nisan 2009 Pazar

when youu wLK HOMW FROM THE partyy drunk on bacardi and listeneeen
parti falan yok.
ev var
bacardi de yok
dün iyi hissediyordum
bugün kötü
dün hayal kurabiliyordum
bugün kurmuyorum
ve aslında hiçbirşey değişmedi

20 Nisan 2009 Pazartesi

iç ses, sus artık.

19 Nisan 2009 Pazar

2007.. ama 2007den beri aynı

Hava sıcak ve basıktı. Kabusların peşini bırakmadığı başka bir gecede, hayal gücü yine oyunlar oynuyordu ona… cenin pozisyonunda yattığı battaniyesinin altından kafasını çıkarmadan, mumun titrek ışığını görmeye çalışıyordu. Çünkü ancak o titrek ışık az da olsa cesaret verebiliyordu doğrulup bir bardak su içebilmesi için… Aklına yenilerek çabalamayı kesti ve uykunun kollarına bıraktı kendini… sabahın ilk ışıkları doğana kadar…Geceye tezat, neşe içinde uyandı; monoton yaşamının bir gıdım değişebileceğini düşünerek. Ama havanın sevimli ılıklığı aksine, odanın soğuk sessizliği son bir umut parçasını da götürdü içinden… Yavaşça mutfağa süzüldü, evde kimsenin olmadığını görerek. Süzüldü, hayaletlere özgü bir şekilde, kendine bırakılan bir not aradı… Yoktu… Tütünden yadigar kuru öksürüklerden sonra ev tekrar sessizliğe gömüldü… Aynanın karşısına geçti ve vitamin sarısı saçlarını taradı, bir prenses edasıyla… Vitamin içtikten sonra sidiğinizin olduğu gibi sarıydı saçları. Bu saçların çevrelediği anlamsız suratı, siyaha çalan kahverengi gözler süslerdi… boş boş bakan… Soluk teni ve mor dudaklarıyla bir cesede benzerdi…Kürklü parkasını giydi. Sıcak sıcak esen rüzgar zamanla yerini keskin bir fırtınaya bırakacaktı çünkü… “Fırtına öncesi sessizlik, sensizlik” diye düşündü… Ve evden çıkmadan önce neredeyse kokuşmaya başlamış olan sevgilisinin cesedine son bir kez baktı ve sevgiyle saçlarını okşayarak terk etti evi… Ev denebilirse…Sokaktaki dilencilerin sefaletinden vahşi bir zevk alıyordu. Kendi rezilliğini unutturuyordu ona… Buna daha fazla katlanamadı ve tekrar o ezik ruh haline döndü, evine döndü…Soluk karamsar mavi gökyüzü ona yatağına girmesini söylüyordu. Sevgilisini de yanına aldı, ona sarıldı ve leş kokusunu çekti içine, ciğerleri bayram etsin diye… Yataktaki yumuşatıcıyla birleşen bu koku, saf matemine katkıda bulundu ve gözyaşları durmak bilmedi…Mutlu olmayı özlediğini fark etti… Tek yolu vardı bunun, aynanın karşısına geçti ve eline bir jilet aldı. Koluna attığı ilk çizikle birlikte ağzı kulaklarına vardı ve devam etti yorulana kadar. Kanının tadına baktı… Güzeldi… Bu hisle ilk önce ateş gibi olan kolu şimdi buz gibi ve ferahtı… Sevgilisine baktı… Galiba ondan kurtulmanın zamanı gelmişti. Karanlık geceye doğru yürüdü. Saçlarını ıslatan yağmurdan sonra çıplak kollarına vuran rüzgar hissizleşmesine sebep olmuştu. Odunluktan küreği aldı. O narin, zayıf kollar veda zamanının acısıyla güçlenmişti, büyük bir hırsla kazıyordu. Yeterince derin olduktan sonra odasına doğru koştu. Sevgilisini aldı ve onu da dışarı çıkardı. Ay ışığında parlayan dudaklarına son bir kez baktı ve son bir veda öpücüğünden sonra onu toprağın altındaki yatağına yatırdı. Burada olacağını bilmek güzeldi, ta ki tamamen çürüyüp toprağa çevrilene kadar. Üstüne hızlı hızlı toprak attı. Sonra geceye veda etti ve kana bulanmış ıslak beyaz geceliğiyle, yumuşatıcı kokuları arasında uykuya daldı…
geçen gün atölye çıkışı otobüse bindim. sadece en öndeki mkoltuk boştu. oturdum. adamın kıçı çok büyük olduğu için, düşecek gibiydim. aslında o bir adam değildi, o yürüyen bir kıçtı. ah kafka ah!
çevreme bakınmaya başladım. sonra şöyle bir hayal kurdum ve çok güldüm:

ertesi gün atölyedeyim, gözleirm mosmor, darp izleri. aaa çılga yavrum noldu diye souyorlar. ben de şu hikayyi anltmaya başlıyorum ehem ''geçen çıkışta otobüse bindim, 1,5 porsiyonluk kıçı olan bir adam yüzünden koltuğa oturamadım. çevree bakınıyordum. beğenemedin mi diye sordu, evet, kıçın çok büyük dedim. o da beni dövdü''

bu beni çok güldürdü.
güldüm işte be