26 Nisan 2009 Pazar

when youu wLK HOMW FROM THE partyy drunk on bacardi and listeneeen
parti falan yok.
ev var
bacardi de yok
dün iyi hissediyordum
bugün kötü
dün hayal kurabiliyordum
bugün kurmuyorum
ve aslında hiçbirşey değişmedi

20 Nisan 2009 Pazartesi

iç ses, sus artık.

19 Nisan 2009 Pazar

2007.. ama 2007den beri aynı

Hava sıcak ve basıktı. Kabusların peşini bırakmadığı başka bir gecede, hayal gücü yine oyunlar oynuyordu ona… cenin pozisyonunda yattığı battaniyesinin altından kafasını çıkarmadan, mumun titrek ışığını görmeye çalışıyordu. Çünkü ancak o titrek ışık az da olsa cesaret verebiliyordu doğrulup bir bardak su içebilmesi için… Aklına yenilerek çabalamayı kesti ve uykunun kollarına bıraktı kendini… sabahın ilk ışıkları doğana kadar…Geceye tezat, neşe içinde uyandı; monoton yaşamının bir gıdım değişebileceğini düşünerek. Ama havanın sevimli ılıklığı aksine, odanın soğuk sessizliği son bir umut parçasını da götürdü içinden… Yavaşça mutfağa süzüldü, evde kimsenin olmadığını görerek. Süzüldü, hayaletlere özgü bir şekilde, kendine bırakılan bir not aradı… Yoktu… Tütünden yadigar kuru öksürüklerden sonra ev tekrar sessizliğe gömüldü… Aynanın karşısına geçti ve vitamin sarısı saçlarını taradı, bir prenses edasıyla… Vitamin içtikten sonra sidiğinizin olduğu gibi sarıydı saçları. Bu saçların çevrelediği anlamsız suratı, siyaha çalan kahverengi gözler süslerdi… boş boş bakan… Soluk teni ve mor dudaklarıyla bir cesede benzerdi…Kürklü parkasını giydi. Sıcak sıcak esen rüzgar zamanla yerini keskin bir fırtınaya bırakacaktı çünkü… “Fırtına öncesi sessizlik, sensizlik” diye düşündü… Ve evden çıkmadan önce neredeyse kokuşmaya başlamış olan sevgilisinin cesedine son bir kez baktı ve sevgiyle saçlarını okşayarak terk etti evi… Ev denebilirse…Sokaktaki dilencilerin sefaletinden vahşi bir zevk alıyordu. Kendi rezilliğini unutturuyordu ona… Buna daha fazla katlanamadı ve tekrar o ezik ruh haline döndü, evine döndü…Soluk karamsar mavi gökyüzü ona yatağına girmesini söylüyordu. Sevgilisini de yanına aldı, ona sarıldı ve leş kokusunu çekti içine, ciğerleri bayram etsin diye… Yataktaki yumuşatıcıyla birleşen bu koku, saf matemine katkıda bulundu ve gözyaşları durmak bilmedi…Mutlu olmayı özlediğini fark etti… Tek yolu vardı bunun, aynanın karşısına geçti ve eline bir jilet aldı. Koluna attığı ilk çizikle birlikte ağzı kulaklarına vardı ve devam etti yorulana kadar. Kanının tadına baktı… Güzeldi… Bu hisle ilk önce ateş gibi olan kolu şimdi buz gibi ve ferahtı… Sevgilisine baktı… Galiba ondan kurtulmanın zamanı gelmişti. Karanlık geceye doğru yürüdü. Saçlarını ıslatan yağmurdan sonra çıplak kollarına vuran rüzgar hissizleşmesine sebep olmuştu. Odunluktan küreği aldı. O narin, zayıf kollar veda zamanının acısıyla güçlenmişti, büyük bir hırsla kazıyordu. Yeterince derin olduktan sonra odasına doğru koştu. Sevgilisini aldı ve onu da dışarı çıkardı. Ay ışığında parlayan dudaklarına son bir kez baktı ve son bir veda öpücüğünden sonra onu toprağın altındaki yatağına yatırdı. Burada olacağını bilmek güzeldi, ta ki tamamen çürüyüp toprağa çevrilene kadar. Üstüne hızlı hızlı toprak attı. Sonra geceye veda etti ve kana bulanmış ıslak beyaz geceliğiyle, yumuşatıcı kokuları arasında uykuya daldı…
geçen gün atölye çıkışı otobüse bindim. sadece en öndeki mkoltuk boştu. oturdum. adamın kıçı çok büyük olduğu için, düşecek gibiydim. aslında o bir adam değildi, o yürüyen bir kıçtı. ah kafka ah!
çevreme bakınmaya başladım. sonra şöyle bir hayal kurdum ve çok güldüm:

ertesi gün atölyedeyim, gözleirm mosmor, darp izleri. aaa çılga yavrum noldu diye souyorlar. ben de şu hikayyi anltmaya başlıyorum ehem ''geçen çıkışta otobüse bindim, 1,5 porsiyonluk kıçı olan bir adam yüzünden koltuğa oturamadım. çevree bakınıyordum. beğenemedin mi diye sordu, evet, kıçın çok büyük dedim. o da beni dövdü''

bu beni çok güldürdü.
güldüm işte be
ben yazar dururum
sen bi bok anlamazsın
içilmeyi bekleyen şarap
veya kırmızı norveç çakım
hiç bir şey ifade etmiyor
mutlulukla söylüyorum
bir zamanlar.. çok olmamıştır aslında, ama zaman algısı yanıltır bazen.. sadece bir zamanlar...alice dolaşıyormuş ormanda ve domuz pisliği varmış bileklerinde. kurtulmaya bakıyormuş, burnuna kadar batmadan, etini yediği fahişelerin pisliğine. çünkü öyledir ki, yüzünü göremezsiniz ağaçların ayağınızdaki ıslaklığı hissediyorsanız eğer. sığınacak bir kulübe bulmuş.. yağmurun iyice artttığı zamanlarmış, alice'in gök yüzü karanlıkmış. bir mum ve ışığı sıçramış yüzüne, yansımasını görmüş pencerede , canı yanmış..kulübenin kapısı açılmış, içeri yaşlı biri girmiş aniden. Yaşlıymış, hem de gençmiş. Zayıfmış hem de güçlüymüş. ne alice ne de o kurtulabilmiş çelişkilerden. hiç bir şey bilmiyorlarmış, bildiklerini de inkar ediyorlarmış belki.. ne kadar süre geçmiş, bilememişler hiç. ama ayrılamaz bulmuşlar kendilerini kulübeden.. aşıklarmış, deli gibi.. sonra..
rüzgar alice i çağırmış
toprak alice i çağırmış
kuşlar alice i çağırmış
ağaçlar çağırmış alice i
hadi gel oyna diye
masumiyet timsali
yalan!
alice istememiş hiç gitmek, istememekten de öte yapamazmış zaten... yaptırmışlar.. yalan söylemiş o'na, canı yanmasın diye, yağmurun bitmesini bekliyordum, zaten gidecektim demiş.
O ağaçları kesmiş
O kuşları avlamış
O sinirli adımlarıyla ezmiş toprağı..
O hayatına devam etmiş
Alice rüzgara karışmış.
Her akşam bir daha ölmüş
Alice!
Masumiyet timsali
değil
o mu masumiyet timsali peki?
inanmadığı bir yalana boyun eğdi.
yalan!
alice öldü.
ölüyor
ölecek
masumiyet öldü.
eğer panyaya ulaşamıyorsanız, merdiven kullanın.
ve kimse hilesiz 4 asa sahip olamaz.şans, bilindik bir kelime, kader. şans kaderin çınlaması olabilir ancak.
şans beni tersime çevirmedi. sadece yürüyoruz seninle, ve şans değil beraber yürümemiz.
kader değil elimdeki sigara isimli barış çubuğu.
sadece istersen alırsın, ve kurutucuya göndermek lazım ıslak çamaşırları.
şans bana kötü bir oyun oynadı çünkü ben tanrıyım
şansım aklımı aldı, salağım ben
şansım şansına denk düşmüş, kesişmişiz bir yerde
şans uzaklaştırmış yine bizi
ve şans bir araya getirecek sonra..şans benim ellerim, kollarım, yamuk parmağım, tırnağımın yanındaki küçük yara. şans benim belimdeki eğrilik, öfkem, mutluluğum, milyon tane ruh halim. şans benimdir. şans ben'imdir.
ve eğer kırmızı ışık çok fazla yanarsa, bilin ki, bozulmuştur.
sizin dışınızdaki olayları, havaya attığınız topu tutmadan önce 5 kere el çırparak düzeltemezsiniz.
ve uzunsa tırnaklarınız, çorabınız kaçar
ve şans değildir hiç bir iz vücudunuzdaki
duvara çıkarsan, düşer veya inersin.
öylece yürürsen yaya geçidinde, kurtulur veya ezilirsin.
benim dışndaki olaylar şans değil, ben şansın ta kendisiyim.
cılga! seni pislik tanrı olnmak isteyen kız
seni küçük diktatör


not: imgeselde basketbol oynayan tipler geldi. 2 tane kıç çizdim, biri baba biri de omzunaki çocuk çocuğun kıçı babanın kafasını kapatmış. bir çoocuk da panyaya ulaşmaya çalışıyor merdivene tırmanıp. aciz

sigara içmek faydalı olabilir!

geçen gün imgeselde hyvanat bahçei çıktı. iki tane deve çiziverdim hemen camel paketinden. öne de 2 el, anatomi kötü mötü hareket güçlü ya ona bak...
sanırım hırslı bir insansın cılga prudence