19 Nisan 2009 Pazar

2007.. ama 2007den beri aynı

Hava sıcak ve basıktı. Kabusların peşini bırakmadığı başka bir gecede, hayal gücü yine oyunlar oynuyordu ona… cenin pozisyonunda yattığı battaniyesinin altından kafasını çıkarmadan, mumun titrek ışığını görmeye çalışıyordu. Çünkü ancak o titrek ışık az da olsa cesaret verebiliyordu doğrulup bir bardak su içebilmesi için… Aklına yenilerek çabalamayı kesti ve uykunun kollarına bıraktı kendini… sabahın ilk ışıkları doğana kadar…Geceye tezat, neşe içinde uyandı; monoton yaşamının bir gıdım değişebileceğini düşünerek. Ama havanın sevimli ılıklığı aksine, odanın soğuk sessizliği son bir umut parçasını da götürdü içinden… Yavaşça mutfağa süzüldü, evde kimsenin olmadığını görerek. Süzüldü, hayaletlere özgü bir şekilde, kendine bırakılan bir not aradı… Yoktu… Tütünden yadigar kuru öksürüklerden sonra ev tekrar sessizliğe gömüldü… Aynanın karşısına geçti ve vitamin sarısı saçlarını taradı, bir prenses edasıyla… Vitamin içtikten sonra sidiğinizin olduğu gibi sarıydı saçları. Bu saçların çevrelediği anlamsız suratı, siyaha çalan kahverengi gözler süslerdi… boş boş bakan… Soluk teni ve mor dudaklarıyla bir cesede benzerdi…Kürklü parkasını giydi. Sıcak sıcak esen rüzgar zamanla yerini keskin bir fırtınaya bırakacaktı çünkü… “Fırtına öncesi sessizlik, sensizlik” diye düşündü… Ve evden çıkmadan önce neredeyse kokuşmaya başlamış olan sevgilisinin cesedine son bir kez baktı ve sevgiyle saçlarını okşayarak terk etti evi… Ev denebilirse…Sokaktaki dilencilerin sefaletinden vahşi bir zevk alıyordu. Kendi rezilliğini unutturuyordu ona… Buna daha fazla katlanamadı ve tekrar o ezik ruh haline döndü, evine döndü…Soluk karamsar mavi gökyüzü ona yatağına girmesini söylüyordu. Sevgilisini de yanına aldı, ona sarıldı ve leş kokusunu çekti içine, ciğerleri bayram etsin diye… Yataktaki yumuşatıcıyla birleşen bu koku, saf matemine katkıda bulundu ve gözyaşları durmak bilmedi…Mutlu olmayı özlediğini fark etti… Tek yolu vardı bunun, aynanın karşısına geçti ve eline bir jilet aldı. Koluna attığı ilk çizikle birlikte ağzı kulaklarına vardı ve devam etti yorulana kadar. Kanının tadına baktı… Güzeldi… Bu hisle ilk önce ateş gibi olan kolu şimdi buz gibi ve ferahtı… Sevgilisine baktı… Galiba ondan kurtulmanın zamanı gelmişti. Karanlık geceye doğru yürüdü. Saçlarını ıslatan yağmurdan sonra çıplak kollarına vuran rüzgar hissizleşmesine sebep olmuştu. Odunluktan küreği aldı. O narin, zayıf kollar veda zamanının acısıyla güçlenmişti, büyük bir hırsla kazıyordu. Yeterince derin olduktan sonra odasına doğru koştu. Sevgilisini aldı ve onu da dışarı çıkardı. Ay ışığında parlayan dudaklarına son bir kez baktı ve son bir veda öpücüğünden sonra onu toprağın altındaki yatağına yatırdı. Burada olacağını bilmek güzeldi, ta ki tamamen çürüyüp toprağa çevrilene kadar. Üstüne hızlı hızlı toprak attı. Sonra geceye veda etti ve kana bulanmış ıslak beyaz geceliğiyle, yumuşatıcı kokuları arasında uykuya daldı…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder